BU SORULARA CEVAP VEREBİLİRMİSİNİZ?

7 Nisan 2008 Pazartesi

* Bir otobüse kaç tane golf topu sığar?
* Seattle’daki tüm camları kaça temizlersiniz?
* ’Veritabanı’ kavramını 8 yaşındaki yeğeninize 3cümleyle anlatın.
* Akreple yelkovan günde kaç kere üst üste gelir?
* Bir ülkede aileler sadece erkek çocuk sahibi olmak istiyor. Kızları olursa çocuk yapmaya devam ediyorlar.Erkek olursa çocuk yapmayı bırakıyorlar. Ülkede erkeklerin kızlara oranı nedir?
* Saatinize baktınız ve 15:15 olduğunu gördünüz.Yelkovan ile akrep arasındaki açı kaçtır?
* Eşit boyda 8 topunuz var ancak bir tanesidiğerlerinden daha ağır. Bir terazi ve 2 kez tartmahakkıyla ağır olanı nasıl bulursunuz?
Son sorunun yanıtı:Sekiz toptan ikisini ayırarak, diğerlerini üçerli ikigrup halinde tartıya koyarız. Eğer terazi dengedekalırsa, ağır olan ayırdığımız iki topun arasındademektir. Bu iki topu tartarak ağır olanı bulabiliriz.Ancak üçerli olarak tarttığımızda terazinin dengesibozuluyorsa, bu kez terazinin yukarda kalan kefesiniboşaltıp, ağır gelen taraftaki toplardan birini dışarıçıkartırız. Kalan iki topu da karşılıklı olaraktartarız. Denge bozulursa ağır olan topu bulmuşoluruz. Ancak iki top da eşit ağırlıktaysa aradığımızdışarı çıkardığımız son toptur.

İLGİNÇ GERÇEKLER

- Bal bozulmayan tek gidadir.
- Ördegin sesi yanki yapmaz.
- Denizyildizlarinin beyni yoktur.
- Üzüm mikrodalga firinda patlar.
- Insan yilda en az bin 460 rüya görür.
- Içtigimiz sular 3 milyar yasindadir.
- Karinca iki hafta su altinda yasayabilir.
- Insan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.
- "Pi" sayisinin bir milyarinci rakami 9'dur.
- Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.
- Insanin kalça kemigi betondan daha saglamdir.
- Türkiye'de Mehmet adinda 1 milyon 229 kisi var
.- Sabahlari elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.
- Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre seklinde olur.
- Otomobil sayisi insan sayisindan 3 kat daha hizli artiyor.
- Dogum gününüzü en az 9 milyon kisiyle paylasiyorsunuz.
- Bir bardak sicak su, buzdolabinda soguk sudan daha çabuk donar.
- Dünyada bir yilda gerçek paradan daha fazla Monopol parasi basiliyor.
- Eksi 90 derecede nefesimiz, havanin ortasinda donar ve düser.
- Vücudumuzdaki tüm damarlari uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.
- Çin'de Ingilizce konusan kisi sayisi Amerika'dan daha fazladir.
- Elma, sogan ve patatesin tadi aynidir. Fark sadece tamamen kokularindan kaynaklanir. Aslinda hepsi tatlidir.
"ABD'DE BIRÇOK OTELDE 13. KATTA ODA BULUNMAZ"- 13 rakaminin ugursuz olarak bilinmesi nedeniyle ABD'de birçok otelde 13.katta oda bulunmaz.
- En uzun boylu insan 1940 yilinda ölen 2.72 metre boyunda ABD'li R.P.Wadlow olmustur.
- Kibrit kutusu büyüklügündeki altin külçesi yufka gibi açilarak bir teniskortu büyüklügüne kadar yirtilmadan uzatilabilir.
- Insan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki karbon gazini bosaltmakiçin esner.
- Insan bir günde 28-33 bin litre hava, 500-700 litre oksijen, 2 kilogramyiyecek tüketir.
- Dünyanin en hizli kusu bogazli kirlangiçtir. 3 saniye süreyle saatte 128km. sürate ulasmistir.
- Ünlü basketbolcu Michael Jordan bir yilda Nike'tan Nike'in Malezyafabrikasi personelinin hepsinden fazla para kazaniyor.
- ABD, Ohio'da lisans olmadan fare yakalamak yasaktir.
- Eger ayni zamanda aksirir, hiçkirir ve gaz çikarirsaniz, patlarsiniz.
- Asik oldugumuzda beynimiz "phenylethylamine" üretir. Bu kalp atisinizihizlandirir ve sizi mutlu yapar. Bu kimyasal madde çikolatada da vardir.
- Uzayda yerçekimi olmadigi için astronotlar aglayamaz. Çünkü gözyasiasagi düsmez.
- Birinci Dünya Savasi'nda Fransa ülkedeki tüm taksileri devraldi veaskerler cepheye bu taksilerle tasindi.
- 1994 Dünya Kupasi'nda, Bulgaristan futbol takiminin 11 oyuncusununhepsinin isminin sonu "OV" ile bitiyordu.
- Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler. Sivrisineginalicilarini bloke ederek sizin orada oldugunuzu anlamalarini engeller.
- Kahve sarhos bir insanin ayilmasina yardimci olmaz. Hatta çogu zamanalkolün etkisinin artmasina yol açar.
- Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladir.
- Bir pire, kendi büyüklügünün 150 kat yüksekligine ziplayabilir. Bu oranitutturmak için insanin yaklasik 30 metre ziplamasi gereklidir.
- Klinik ölüm sonrasi insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir. 5dakika sonra beyin hücreleri ölmeye baslar, ama yine de bu süreyi 5 dakikadaha uzatmak mümkündür.
- Insan uzun süre bir böbrek ve bir akcigerle, midesiz, dalaksizyasayabilir, ama karacigersiz bir dakika bile yasayamaz.
- Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla seker vardir

HER KİTAP DÜNYAYI AYDINLATIR

Sürekli ögrenme istegi nedeniyle kitap okumaktangözleri kör olan bir alimin makalesidir. Cemil Meriçi ve düsüncelerini daha yakindan taniyacaksiniz.
"Her toplum bir kitaba dayanir: Ramayana, NesidelerNesidesi veya Kur''''an. Senin kitabin hangisi?" Dostoyevski, "Avrupa''''yi kendimizden çok, daha iyitaniyoruz" , diyor. Biz ne kendimizi taniyoruz, neAvrupa''''yi. Tarihimiz mührü sökülmemis bir hazine.Sosyologlarimiz bir Kizilderili köyünü kesfe gidergibi, alan çalismalarina koyuluyorlar. Avrupa''''yi,Avrupa''''nin istedigi kadar taniyoruz.Ne var ki ihtiyar Bati da hafizasini kaybetmisebenziyor. UNESCO kitap yilinda, kitap için yazilmis engüzel eseri hatirlayamadi: "Susam ve Zambaklar"."Susam ve Zambaklar" Ruskin''''in en çok sevilen, ençok okunan kitabi. Söyle diyor Ruskin: "Kendimize dostseçecegiz. En iyilerini seçmek istiyoruz, ama neredebulacagiz o dostlari? Kaç kisiyi taniyoruz? Heristedigimizle tanisabilir miyiz? Talihimiz yâr olursa,uzaktan görebiliriz büyük bir sairi, sesiniduyabilirsek ne devlet... Bir bakanin odasinda ondakika kalmak, bir kraliçenin bakislarini bir saniyeüzerimize çekmek, ümit edecegimiz bahtiyarliklarin enbüyügü. Ama hep buna benzer mesut tesadüflerpesindeyizdir. Yillarimizi, duygularimizi,kabiliyetlerimizi harcariz bu ugurda. Sayisizzilletlere katlaniriz. Bize her an kollarini açan birdostlar toplulugundan habersiz yasariz. Içlerindehükümdarlar da vardir, devlet adamlari da. Günlercesikâyet etmeden iltifatlarimizi beklerler. Agizaçmalarina izin vermeyiz. Filhakika seçishürriyetimizin hudutsuz oldugu tek dünya: kitaplardünyasi."Ruskin kitaplari ikiye ayirir: Geçici olanlar, kaliciolanlar. Geçiciler faydali veya tatli birer konusma:Seyahatnameler, hatiralar. Bunlar kitaptan çok birnevi mektup, bir nevi gazete. Kalici kitap, sohbetdegil, yazidir. Birkaç sayfaya sigdirilmak istenenbütün bir hayat. Ebediyete yollanan mesaj. Kimseninsöylemedigi ve söyleyemeyecegi gerçek. Yazar, o birkaçsayfayi kaleme almak Için gelmistir dünyaya. Mümkünolsa tasa kazir fikirlerini.Kütüphane, bütün çaglarin, bütün ülkelerin Ölümsüzleriile dolu. Bu ulular bezmine kabul edilmenin tek sarti,liyakat. Mabede bayagilar giremez. Diriler naziktir,ölümsüzler titiz. Gerçekten severseniz konusurlarsizinle. Bir kitabi okurken "ne güzel kitap" deriz,"yazar da tipki benim gibi düsünmüs". Yanlis, söyledememiz gerekirdi: "bunu daha önce hiç düsünmemistimama, galiba dogru." Yahut, "belki simdi anlayamiyorum,birkaç gün sonra anlarim." Önce teslimiyet, anlamakcehdi. Sonra hüküm. Yazarin gerçekten degeri varsa,düsüncesini, bir hamlede kavrayamazsiniz. Söylemekistediklerini bütünü ile söyleyemez yazar, söylemek deistemez. Gizler, istiarelere basvurur.Güzel sabahlari kucaklayan sis gibi güzel eserlerisaran bu sis de tabiî. Düsünceye cazip ve parlak birbiçim vermek küçültür düsünceyi. Büyük yazar içindengelen sesi oldugu gibi haykirandir. Kelimelerikullanirken avamin hosuna gidip gitmeyeceginidüsünmez. Derin bir düsünceyi anlamak, o düsünceyikavradigimiz anda derin bir düsünceye sahip olmaktir.Kendi içine, kendi kalbine inmektir. Nesneleribulutlar arkasindan görürüz. Düsünmek bu sisleriyirtarak aydinliga varmaktir. Yazar düsüncesini yardim olsun diye sunmaz. Birmükâfattir bu. Lâyik misiniz, degil misiniz? Anlamakister. Tabiat da Öyle degil mi? Altin neden topraginderinliklerinde? Okurken arastirmaya çikacaginizmaden: yazarin düsüncesi veya niyeti. Araçlariniz:zekâ ve bilgi. Kayayi kiracak, madeni eriteceksiniz,önce kelimeyi fethedeceksiniz, sonra heceleri,harfleri.Bir aydin yabanci dil bilmese de olur, çok kitapokumasina da ihtiyaç yok. Yeter ki ana dilinigerçekten bilsin. Kelimeleri secereleriyle tanisin.Asil olanlari âdilerinden ayirsin. Karanlik kelimelervardir, anlar gibi vizildayan kelimeler. Tasidiklarihiçbir düsünce yoktur, kimse tarafindan anlasilmazlar.Ama yine de herkesin agzindadirlar. Onlar içinyasanir, onlar için Ölünür: Hayalimizin renginebürünürler. Göremeyiz onlari, pusudadirlar. Ve biratilista parçalar bizi. Dilimizin her kelimesi baskabir dilden gelmistir. Nice ülkeler dolasmistir bizegelinceye kadar. Ciddi olarak okumak isteyen Yunanalfabesini ögrenmeli (Ruskin Ingilizlere söylüyorbunu). Her dilden lügatlar bulunmali kütüphanenizde.Okudugunuz metinde hiçbir karanlik kelime kalmamali.Büyükler, bayagilari meclislerine kabul etmez. Bayagi,hissetmeyendir. Sevmeyen, sezmeyen, anlamayandir. Akildogruyu gösterir; iyi ile kötüyü ayiran: gönül. Büyükölülerin dostluguna, iyi ile kötüyü birbirindenayirmak için de kosmaliyiz. Gerçek bilgi, disiplinlive denenmis bir bilgidir. Gerçek heyecan imtihandangeçmis bir heyecan. Ilk coskunluklar bostur,aldaticidir. Kapildiniz mi uzaklara sürükler sizi.Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir. Açilmasiyasak bir kapiyi zorlayan çocugun, efendisininesyalarini karistiran usagin tecessüsü, terbiyesiz birtecessüs. Insanligin bilgi susuzlugunu gidermeyeçalisan tecessüs, asil. Bizi bir dedikodununteferruatina zincirleyen alâka, serseri bir alâka; cançekisen bir toplumun acilarina ortak eden alâka,insanca.Ingiliz hodgâmdir, heyecansizdir. Bir millet degil,bir yigin. Yigini kolayca kandirabilirsiniz, duygularihiçbir temele dayanmaz. Yigin düsünmez, mâruz kalir.Nezleye yakalanir gibi tutulur bir fikre. Atesiyükselince arslanlasir, nöbet geçince her mukaddesiunutuverir. Büyük bir milletin duygulari ölçülü,düzenli, devamlidir.Okumaktan hangi hakla sözediyoruz? Okuma terbiyesindenÖnce, çok daha mühim, çok daha âcil disiplinleremuhtaciz. Böyle bir ruh haleti içindeki insanlarnasil, neyi okuyabilirler? Büyük bir yazarin teksatirini anlamalari imkânsiz.Kendini yigin hâline getiren bir millet payidarolamaz. Tek kaygisi para olan bir yigin yasayamaz.Düsünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadigimiz parayi,atlar için harcadigimizla kiyaslarsak, yerin dibinegirmemiz gerekmez mi? Kitap sevene, kitap delisidiyoruz. Kimseye at delisi dedigimiz yok. Kitapyüzünden sefalete düsen görülmemis. At ugrunda iflaseden edene. Ingiliz milletinin içkiye verdigi para,kitaba verdiginin kaç misli, hiç düsündünüz mü? Engüzel kitap bir kalkan baligi fiyatina. Alan nerede?Umumi kütüphaneler resmî ziyafetler kadar pahaliya malolsa idi hükümetimizin daha çok iltifatina mazharolurdu süphesiz. Kitaplar bileziklerin onda biri kadaretse beyefendilerimizle hanimefendilerimiz arada birokumak hevesine kapilirdi belki. Birçoklari kitabiucuz oldugu için almaz. Düsünmez ki kitabin tek degeriokunmasindadir. Bir degil birçok defalar okunmasinda,çizilmesinde, taninmasinda.Felaketimizin kaynagi kültür yoklugu. Bizi helak edenne ahlâksizlik, ne bencillik, ne kafamizin agirislemesi. Bir ögrenci kayitsizligi içindeyiz. Hocatanimadigimiz için yardim görmemize imkân yok.Hayati anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlasmak kalbindaha hassas, kanin daha sicak, zekânin daha islek,ruhun daha huzurlu olmasi demek. Içlerinde böyle bircanlilik, böyle bir hayat coskunlugu duyanlar dünyaninbiricik hâkimleridir. Bütün diger hükümdarliklar busaltanatin maddîlesmesi, fakirlesmesidir: Bir nevitiyatro kralligi. Gerçek hükümdarlar ebediyenhükümrandirlar. Hazineleri yagma edildikçezenginlesirler.Meclisten tahil için kanunlar geçirdiniz. Simdi baskabir tahil sözkonusu. Daha nefis, daha besleyici birekmek saglayacak, bir tahil: susam. Bu susam, kapilariaçan büyü. Harami magaralarinin kapilarini degil,hükümdar hazinelerinin kapilarini : kitap.OKUMAK ÜZERINE CEMIL MERIÇTEN BIR MAKALE DAHA"Susam ve Zambaklar"i Proust çevirmis Fransizcaya.Ruskin''''in bahçesine oldukça uzun bir revaktangiriyoruz. Ro­manci, elli sekiz sayfalik bir girisle,eseri -daha dogrusu ken­dini- tanitiyor:"Ruskin okumaya çok önem verir. Ben bu fikirdedegilim. Çocukken okudugumuz kitaplarin yeri baska,cazibeleri bü­yük, hatiralari aziz. Ama bu okumalardanbizde kalan, daha çok oturdugumuz yerlerin ve günlerinhatirasi."Proust yanilmiyor mu acaba? Tecessüsümüz yenifetihle­re kanatlanirken, gündelige, bayagiya,alisilmisa takilip ka­lan bir dikkat ne kadar zavalli.Okumak, iki ruh arasinda âsi­kane bir mülakattir. Heryabanci intiba vuslatin büyüsünü bozar. Ister günesisildasin gökkubbede, ister duvarda bir pet­rollambasi yansin. Pencerede sakiyan kuslardan bize ne.Reel olan tabiat degil, kitaplarda görülen rüyadir.Meçhule açilan bir kapidir kitap. Meçhule, yanimasala, esrara, sonsuza.Proust''''a dönelim: "Okumak baska, sohbet baska.Okurken bir baska düsünceyle temas halindeyiz, ama tekbasimizayiz, insan fikrî bakimdan çok daha güçlü.Konusma, bu gü­cü dagitir. Okurken sadece ilhamaliriz, kafamiz diledigi gibi çalisir. Hem yalniziz,hem beraber. Bir nevi mucize..." Ne ya­zik ki, busihirli mahremiyetin de hudutlan var. "Güzel ki­taplaryazar için bir son, okuyucu için bir davettirler.Sualle­rimize cevap vermezler. Birtakim arzularuyandirirlar bizde, istiyaklarimizi alevlendirirler.Yazar sözünü bitirince sasa­rak farkederiz ki, hiçbirsey söylememistir henüz..." Kitap her sualimizikarsilayamaz, dogru. Ama, hangi sohbetten do­yarakçikariz? Bu kanma bilmeyen susuzluk insanin alinyazisidegil mi? Süphelerimizi, tereddütlerimizi arzin vezama­nin bütün büyük zekâlari çözemezse, dar bircografyanin ve hasis tesadüflerin karsimiza çikardigibir insan nasil çözebi­lir? Kitap denen uçsuz bucaksizokyanusta daima yeni kesif­ler yapmak kabil.Hangimizin irfani, o sonsuz "belki"yle boyölçüsebilir? "Sairlerin coskunlugu bize de geçer. Ama, bu heyecaninmânâsini anlayamayiz. Çizdikleri tablolarda,bildigimiz dün­yadan çok baska bir dünya ilekarsilasiriz. Bu manzaralar harikuladedir, çünkü birdâhinin dikkatini çekmislerdir. Ser­seri ve kayitsizbir dikkat tesadüfen o manzaralar üzerinde durmus.Tasvir sanatinin en büyük hüneri: sis. Sanatçiningörevi, tabiati örten çirkinlik ve manasizlik örtüsünüsöyle bir aralayivermek. Bak ve gör demek bize, sonrakaybol­mak." Yalniz o kadar mi? Okuyucularini busihirli âlemde adim adim dolastiran yazarlar da var.Iskoçya, Walter Scott''''un cazibesine yakalananlariçin kendi vatanlarindan daha canli, daha gerçek, dahaiyi bilinen bir dünyadir."Okuma, içimizdeki meçhul âlemin kapilarini açan biranahtar." Pekiyi ama, o meçhul âlemin tekevvünündepayi yok mu okumanin? Iç dünyamizin sinirlarinigenisleten ki­tap degil mi?Proust devam ediyor: "Okuma zihnî hayati uyandirmali,yerini almamali onun. Baskalarinin hazirladigi bir baldegil hakikat, onu kitap sayfalarindan toplayamayiz,kafamizin ve gönlümüzün iç hamleleri ilefethedebiliriz ancak." Dogru. Zi­hin an, kitap çiçek,dis dünya kovan. "Aydin okumak için okur. Kitaba kitapoldugu için perestis eder. Buldugunu yük­lerhafizasina. Sindiremez, hayatina katamaz. Kendikendini zehirler. Bu fetisist saygi zararlidir, amaçok yaygindir da. Bu "edebî hastaliga" büyük adamlardaha çok tutulurlar. Düsünce ile dogrudan dogruyatemas etmedikleri zaman ki­taplarla beraber olmaktanhoslanirlar. Zaten, kitaplar da on­lar için yazilmisdegil mi? Büyük zekâlar kitabîdirler. Ama bu,kitabîligin bir kusur olmasina mâni degildir.Kitabîlik, zekâdan çok hassasiyet için tehlikeli. Dâhiher okudugunu temessül eder, kendi mali olur fikirler.Bir kucak odun kü­çük bir atesi söndürür, büyük biratesi daha da canlandirir."Asagi yukan ayni yillarda bir baska düsünce adami çokdaha hasin, çok daha insafsiz bir makale yayimliyordu.Psi­kolog romancinin "Revue Philosophique"de çikan buyaziyi ("La Manie de la lecture", Ossip-Lourie, s.263vd. 1915) oku­mamis olmasina imkân var mi? "OkumaHastaligi" serlevhali makale söyle basliyor:"Bütün medeni ülkelerde ayni sikâyet: Okumuyoruz.Ki­taplar çogaldikça okuma sevgisi azaliyor. Ama, yinede bir­çoklari için okuma bir hastalik. Böyleleriincelemek, düsün­mek, dinlemek, eglenmek için okumaz;okumak için okur. Ne sanat heyecani ararlar, nezekâlarini gelistirme emelindedirler. Çok okurlar,ellerine geçeni okurlar. Sabirsizdirlar, sirt­larindanbir yük atmak isterler sanki. Okuduklarini reddet­mekveya tartismak ihtiyacini duymazlar. Kitap kapanirka­panmaz içindekiler unutulur. En büyük zevklerikitap degis­tirmektir. Her matbua''''ya saldirirlar.Kimi yarisini okur kita­bin, kimi yalniz sonuna bakar.Kimi de bir bastan bir basa okur (meselâ gazetetiryakileri.) Okur gibi yapanlar da caba. Hepsi derüya görür gibi okur." Bu tiryakilik tembelliginmarazî bir seklidir, yazara göre. "Okuma delisi birçokseyleri anladigini vehmeder. Baskalarinin sözleriyleyetinmek, her konuda baskasinin anlayisina, baskasininfikirlerine basvur­mak, aliskanliklarin en kötüsü.''''Kitapta okudum, gazete ya­ziyor'''' gibi sözleriradenin ve kisiligin yoklugunu gösterir. Asiri vedüzensiz okuma hafizayi, düsünce mekanizmasini bozar.Hasta gündelik hayattan kopar, çevresinde olupbiten­leri göremez, anlayamaz. Marazî okumaninbelirtilerinden biri hafiza zayiflamasidir. Hastagerçek hâdiseleri unutur, okuduklarini hatirlar.Realiteden uzaklasir, kitaptaki olayla­ra baglanir.Düsünceleri birbirine karisir. Kendi basina mu­hakemeedemez olur."Yazar söylediklerini söyle hülâsa ediyor: "Okudugunutahlil etmeyen, daha önce okuduklariylakarsilastirmayan, her an kendi kafasini kullanmayanzekâsini mahveder. Oku­mak, sayfanin bütününü,cümleleri, kelimeleri anlamaktir, Dikkat gevseyincegölge düsünceler kalir kafada. Çabuk oku­yan dikkatiniteksif edemez."Makalenin yazan bu çesit okumayi gerçek bir hastalikolarak vasiflandirir. "Okuma ile zehirlenenleruykularini kaybederler. Uykusuzluk psikozbaslangicidir. Bu hastalik da, afyon ve esrar gibi,rüyalara, hayallere, sanrilara yola-çar. Illetin birbaska tezahürü de mektup yazma, daha dog­rusu yaziyazma hastaligidir."Freud''''a göre nevrozlarin baslica, hatta biricikkaynagi cinsî hayattir; "Felsefe Dergisi"nin psikologmuharririne gö­re, marazi okuma. "Ne garipdir ki,simdiye kadar hiçbir sinir hekimi bu vahim hastaligiincelememis."Asir basi, ruhiyatin kahramanlik çagi. Kimi Fransizsiirini tereddi ile vasiflandirir hekimlerin, kimisosyalizmi hastalik sa­yar. Bu dikkate lâyik makaleninayni mübalâga ile malûl oldugunu düsünüyoruz. Marazîokuma sebep midir, netice mi? Baska bir tâbirle,insanlar sinir hastasi olduklari için mi reali­tedenkaçar, kitaba siginir, yoksa uykularini kaybettikleri,ki­taba iltica ettikleri için mi sinir hastasidirlar?Don Kisot''''u çil­dirtan kitap mi, Don Kisot çilginoldugu için mi kitap delisi?Proust''''a dönelim: "Okumak da bir dostluk kurmak",di­yor Proust. Diger dostluklardan farkisamimiyetinde. Konu­su bir ölü, bir uzaktaki. Bununiçin de hasbî ve iç açici. Çir­kinliginden siyrilmisbir dostluk. Saygi, sükran, baglilik de­digimiz ve okadar yalanla karistirdigimiz bütün o merasim­ler,bütün o nezaket gösterileri kisir ve yorucu.Dostluklari­miz çok defa tesadüfün eseri. Bir sempatibaslangici, düsü­nülmeden söylenmis bir söz, yanlisanlasilan bir iltifat, yaz­digimiz ilk mektuplarmüebbeden çözemeyecegimiz bir alis­kanliklar agininilk dügümleri. Okuma, dostlugu ilk saf hâli­ne ircaeder. Kitaplarda merasime ihtiyaç yok. Istersekaksa­mi onlarla geçiririz. Istersek... Çok defaistemeyerek ayriliriz onlardan ‘hakkimizda nedüsünecekler?'''' Acaba bir patavat­sizlik yaptik mi?Hoslandilar mi bizden? Falani görünce bizi unutacaklarmi? gibi. Saf ve sakin bir dostluk. Ne alâyise lü­zumvar, ne gevezelige. Sükût içinde bir kaynasma. Birken­di kendimizle basbasa kalis. Sükût, söz gibikusurlarimizin, siritislarimizin izini tasimaz.Yazarin düsüncesi ile kendi dü­süncemiz arasinaegoizmleri sokmaz, konusmayi yabanci un­surlarlazehirlemez. Kitap sahiden kitapsa dili de saftir.Ya­zar yabanci cisimleri ayiklamis, düsüncesini oldugugibi sun­mustur bize. Her cümlesi bir sonrakinebenzer. Ayni ses, ay­ni perde. Yazari aksettiren birayna."Zekâ gelistikçe artar bu sevgi, tehlikeleri deazalir. Sih­hatli bir zekâ kitaplari çalismalarinatâbi kilar. Onun için eglencelerin en asilidir okuma,daha dogrusu en asillestiricisidir. Kitap zekâyikibarlastirir. Hassasiyetimizle düsüncemizi ancakkendi içimizde, zihnî hayatimizin derinliklerindegelistirebiliriz. Ama, zekânin tavirlarimefendilestirmek için oku­mak zorundayiz. Bazikitaplari, edebiyat ilminin bazi incelik­lerinibilmemek, dâhiler için bile fikrî bir avamlik isareti.Ki­barlik ve asalet, düsünce dünyasinda da bir nevialiskanliklar francmaçonnerie''''sinden, birgelenekler mirasindan ibaret.
"YAZAN: CEMIL MERIÇ
KAYNAK: BU ÜLKE

HALİL İBRAHİM BEREKETİ NERDEN GELİYOR?

Sarkisi dillere destan bu hikayenin bir de kisisel gelisim yönü olabilir diye arastirdik.Okuyunca hak vereceksiniz. Atalarimizdan bize kalan önemli miraslardan yasanmis bir olay.

HALIL IBRAHIM BEREKETI

Vaktiyle birbirini çok seven iki kardes varmis...Büyügü Halil... Küçügü ise Ibrâhim...Halil; evli, çocuklu. Ibrahim ise bekârmis...Ortak bir tarlalari varmis iki kardesin...Ne mahsul çikarsa, ikiye pay ederlermis... Bununla geçinip giderlermis...Bir yil, yine harman yapmislar bugdayi. Ikiye ayirmislar... Is kalmis tasimaya...Halil, bir teklif yapmis :
- Ibrahim! Kardesim, ben gidip çuvallari getireyim. Sen bugdayi bekle.
- Peki abi demis Ibrahim...Ve Halil gitmis çuval getirmeye...
O gidince, düsünmüs Ibrahim:
- Abim evli, çocuklu. Daha çok bugday lazim onun evine. Böyle demis ve kendipayindan bir miktar atmis onunkine...Az sonra Halil çikagelmis.
- Haydi Ibrahim, önce sen doldur da tasi ambara demis
- Peki abi..!Ibrahim, kendi payindan bir çuval doldurup düsmüs yola...
O gidince, Halil'i düsünmüs: Demis ki:
- Çok sükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardesim bekâr. Odaha çalisip, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.Böyle düsünerek, Kendi payindan atmis onunkine birkaç kürek...Velhasil, biri gittiginde, öbürü, kendi payindan atmis digerine.Bu, böyle sürüp gitmis...Ama birbirlerinden habersizlermis.Nihayet aksam olmus. Karanlik basmis.Görmüsler ki, bitmiyor bugdaylar.Hatta azalmiyor bile...Hak Teala bu hali çok begenmis.Bugdaylarina bir bereket vermis, bir bereket vermis ki...Günlerce tasimis iki kardes, bitirememisler.Sasmislar bu ise...Aksine çogalmis bugdaylari.Dolmus tasmis ambarlari.Bugün "Bereket" denilince, bu kardesler akla gelir.Bu bereketin adi: Halil Ibrahim bereketidir...

BEDEN DİLİ

Hiçbir şey söylemediğiniz zamanlarda bile aslında ne kadar çok şey söylüyorsunuz, siz de fark ettiniz mi?Kendini gizleme konusunda özel yetenekler geliştirmediyseniz, kelimeleri kullanmadığınız zamanlarda da hissettikleriniz ve aklınızdan geçirdikleriniz hakkında mesajlar göndermeyi sürdürürsünüz çevrenizdekilere.Araştırmalar kişilerle iletişimde kelimelerin öneminin sadece yüzde 7 olduğunu söylüyor. Geriye kalan yüzde 93 sözsüz iletişimden ibaret. Yani siz konuşurken görüntünüz, beden diliniz ve ses tonunuz kelimelerin önüne geçiyor. Oysa iş hayatında ne çok güveniriz kelimelerin gücüne. Nerdeyse bütün hazırlıklar bu yöndedir. Zam mı isteyeceksiniz? Hemen bir konuşma hazırlanır, içinde haklı gerekçeler sıralanır. Satış görüşmesine mi gidiyorsunuz, müşteriyle konuşulacaklar tekrarlanır yol boyu. Önemli bir sunumunuz mu var? Hazırlıkların yüzde 90’ı kelimeler üzerine kurulur…Unutmayın ki iş hayatında insanlar sizin söylemediklerinizi de görürler. Siz sadece kelimelerinize odaklandığınızda hem kendi hareketlerinizi hem de o sırada sizi dinlediğini düşündüğünüz kişilerin beden dilleri ile verdikleri mesajları gözden kaçırabilirsiniz.Beden dilinden bahsederken madalyanın iki yüzü var. Madalyonun ilk yüzü sizin beden diliniz..Tek bir cümle ile anlatmak gerekirse, eğer kelimeleriniz beden dilinizle aynı mesajları vermiyorsa, vakit kaybediyorsunuz. Kendi beden diliniz ile verdiğiniz mesajların ne anlama geldiğini bilmek profesyonel yaşamda etkili iletişim kurabilmek için çok önemli bir avantaj sağlayacaktır size. Böylelikle olumsuz sinyalleri engellemek için hareketlerinizi kontrol altına alabilirsiniz.Madalyonun diğer yüzü de dinleyicilerinizin bir başka deyişle izleyicilerinizin beden dili. Kişilerle iletişim kurarken, ister müşteriniz, ister yöneticiniz karşınızdakilerin beden dilinin verdiği mesajları doğru yorumlamak size yelkenleri suya indirmek zorunda kalmak yerine yelkenin yönünü değiştirebilme yeteneğini kazandırır. Çünkü iletişimde esas olan sadece anlatmak değil aynı zamanda anlamaktır da. Yani sadece konuşmayın ve sadece dinlemeyin, izleyin de.Kalabalıklarda gözlem yapınBaşkalarının hareketlerini incelemek ve okumak için olduğu kadar kendi hareketlerinizin de bilinçli bir şekilde farkına varmak için pratik yaparak kendinizi geliştirin. Bunun için en ideal yerler insanların kalabalıklar halinde bulunduğu yerlerdir. Ama başkalarında gözlemlediğiniz beden dilini yorumlamaya çalışırken yapılabilecek en önemli hata diğer faktörlerin etkilerini göz önünde bulundurmadan, kalıplaşmış anlamlar yüklemektir. Bu yanılgıya düşmeden, beden dilini kendinden emin, güvenilir ve saygın bir kişisel izlenim bırakabilmek için kendi lehinize kullanın. Siz bedeninizle ne söylediğinizin farkında olmayabilirsiniz, ama izleyicileriniz mutlaka mesajı alacaktır. Sizin vermek istediğiniz mesajı aldıklarına emin olmak için beden dilinin önemini göz ardı etmeyin.
Suna Aslan
İmaj Danışmanı

ANI YAŞAMAK YADA YAŞAMAMAK İŞTE BÜTÜN MESELE BU!

ANI YAŞAMAK YADA YAŞAMAMAK, İŞTE BÜTÜN MESELE BU!


Bugün ise bu yaşta bile ıskalamaya devam ettiğim birkonuyu irdelemek istiyorum:"An"ı yaşamamak!"Şimdi"yi ıskalamak!İlkokul mezunu ama zeka seviyesi çok yüksek, eşinievinin direği görmüş ama onunla bütün olmayıyakalayamamış, dolayısı ile biricik yavrusu, tek erkekevladını "çocuğu" olmanın çok ötesinde, bilinç dışınınbir yerlerinde "erkeği" olarak da görmüş; isterikrizleri ile yuğrulan bir annenin eseri olarak benimde "nörotik" bir karakter yapısını aşmam mümkünolmadı.Buna; Balkan Savaşı’nda 6 aylık iken yitirdiğibabasının ardında, kendisini hiçbir geliri olmayan vedahi hayatını ona adayan bir annenin eline teslimetmekten başka çaresi olmayan babamın benişekillendirme katsayısı eklenince hayatı hep korku,hep endişe, hep beklenti ile yaşayan bir insan olarakda çıktım ortaya.Nörotik ve endişe dolu!Nörotik ve hep endişe dolu insanlar ne yaparlar?Herşeyden önce "an"ı yaşamazlar!Benim şimdi yaptığım gibi ya geçmişe takılır kalır, yayarının hesabını kurarlar.Kah "acaba dün şu şöyle olmasaydı daha mı iyi olurdu?"diye sorarlar.Kah, "acaba yarın ne olacak?", diye endişelenirler.Dünü yaşar, yarını yaşar ama bir türlü bugünüyaşamazlar.Bir türlü "bugün pazar, bugün ne davam, ne karım,sadece ben varım" diyemezler.Hep "an"ın içinde yaşar ama tıpkı deryayı bilmeyenbalıklar gibi "an"ı bilmezler.Dünü ve yarını yaşamaktan bir türlü sıra "şimdi"yegelmez!Halbuki, insan "zaman"dan kopabilse, kendinizamansızlığın sihrine kaptırabilse, "an"ın muazzamhafifliği içinde kendisi de kuş gibi olacaktır.Endişeleri, korkuları, umutsuzluğu içinden silebilse;zamanın dışına çıkmak onu mekanın da dışınaçıkaracaktır.Beklentileri de silebilse, zaten beklenenin hiçgelmediğini veya beklenenin hep yanında olduğunu veyabeklenenin beklenmeyenden hiçbir farkı olmadığınıöğrenecektir.Adına "hayat" denen; arka sokağı olmayan son durakveya başlangıca kapı açan ilk durakta beklerkenezilip, büzülmeyecektir."Anı yaşamak" hesap ederek idrak etmek yerine "an"akendini teslim ederek idrak etmek ise ben ikincisininvarlığını fark ettim ama bir türlü yaşayamadım.Hep ya geç vardım, ya da çok erkenden oradaydım.Kendimi hiç teslim edemedim, hiç bırakamadım.Hala da, üç aşağı beş yukarı oradayım.Hayat "an"ların toplamından, "şimdi"ninsürekliliğinden ibaret.O halde, "an"ı yaşayamazsanız, hayatı da ıskalamışoluyorsunuz.Geriye endişe küpü, nörotik bir varlık kalıyor.Siz de, ha babam, endişe küpü mizacınızı çeşitli zekaoyunları ile sis perdesi arkasına gömmeyeçalışıyorsunuz.Bu sefer de daha beter "an"dan kopuyorsunuz.Zaman, mekan ve yer çekiminden sıyrılmış "an"ın hepiçinde yaşayıp, onun çok az tadına varabilmekıskaladıklarımın en başında gelir.Keşke "an" içine gark olup eriyebilseydim!

Kaynak : hürriyet.com.tr
Yazan: Cüneyt ülsever

BACAĞI YOK AMA GÜCÜ VAR

11 aylıkken iki bacağının dizden aşağısı kesilen atlet Oscar Pistorius rakamsal derecesiyle olimpiyat hedefine ulaşamadı ama azmi milyonlarca insana ilham verdi. 11 aylıkken iki bacağının dizden aşağısı kesilen atlet Oscar Pistorius'un 2008 Pekin Olimpiyatları'na katılabilmek için İngiltere'deki yarışlarda derece barajını aşması gerekiyordu. Yere düşüp, diskalifiye olan, kural olarak kaybeden Pistorius, mücadele olarak ise ders ve ilham verdi. 1986'da Güney Afrika'da dünyaya geldiğinde bacaklarında diz ve bileği birbirine bağlayan kaval kemikleri yoktu ve henüz 11 aylıkken iki bacağının da dizden aşağısı kesildi. Ancak o, hayata küsmedi, rehabilitasyon merkezinde 'çita' adı verilen protezlerin Mercedes'i olarak adlandırılan takma bacakları kullanmaya ve koşmaya başladı. Sadece koşmakla kalmadı kendini bir atlet olarak geliştirdi. Yıllar süren emeklerinin karşılığını geçtiğimiz hafta, Roma'da, Golden Lig yarışlarında 400 metreyi 46.90 saniyede koşup ikinci olarak alan Güney Afrikalı atletin en büyük hedefi 2008 Pekin Olimpiyatları'na gidebilmekti. Tek engel ise İngiltere'nin Sheffıeld kentinde düzenlenen Britanya Grand Prix'sinde, 45.95'in altına inmesi gerekiyordu. Kayarak kulvar dışına çıktı Ancak Oscar Pistorius'un yarışta kayarak kulvar dışına çıkmasıyla 2008 Pekin Olimpiyat hayalleri suya düştü. Bu talihsiz olay sonrası Pistorius yarışı son sırada tamamladı. Pistorius bu dereceyi geçseydi bile Olimpiyat Komitesi'nin radikal bir karar alarak protezli olmasına rağmen onun yarışmasına izin verip vermeyeceği bilinmiyordu. Daha önce komite, "Protezler hafif oldukları için avantaj sağlayabilir. Ayrıca ayak olarak kullanılan kısımlar daha uzun, yani Oscar her adımda daha fazla alan kaplıyor. Bu yüzden yarışlara katılamaz" açıklamasını yapmıştı. Bu protezlerle her adımı 2.7 metre olduğu için eleştirilen Oscar ise, protezin avantaj değil, dezavantaj olduğunu rakamlarla kanıtladı. Oscar protezlerle koşarken düştüğünde 3-4 kez zıplayıp 10 metre ileride kendini ancak durdurabildiğini söyledi. Kaygan zeminde ve rüzgardada protezlerin kontrolü çok zorlaşıyor. 80.5 kiloluk atletin 200 metrelik koşuda bu protezlerle hareket etmesi için harcadığı enerji, 355 kiloyu yerden 1 metre kaldırırken harcanan enerjiye eşit. Güney Afrikalı atlet, normal bir atletin kalçasından hareketi sağlamak için harcadığı enerjinin ortalama 4 katını sarfediyor. Pistorius rakamsal derecesiyle olimpiyat hedefine ulaşamadı ama onun büyük azmi milyonlarca insana ilham verdi. Kaybederken bile kazanabilmeyi dünyaya bir kez daha kanıtladı.

NEDİR BAŞARI?

Basari insani mutlu eder. Her insanin en büyük arzusu kendi alaninda bir is basarmak, kendi yeteneklerini ortaya koymaktir. Bir eser ortaya koymak, bir isi basarmak, bir ise yaramak basli basina zevkli bir eylemdir. Hiçbir ise yaramamak, varligini ispatlayamamak demektir. Kendine güvenen, onurlu ve gururlu bir insan, böyle bir beceriksizlige katlanamaz. Her insanin bir amaci vardir. Her insanin mutlaka güzel bir amaci olmalidir. Basari, amacini bilmek ve o amaca ulasmak için bütün yeteneklerini kullanarak çalismakla elde edilir. Basari, hedefe yürümektir. Yürünen hedef, kisinin hem kendine, hem ailesine, hem de diger insanlara faydali olmalidir. Aksi takdirde insan, bir hedefe ulasir, fakat mutlu olamaz.Bizi felâkete götürecek bir hedef ve amaç seçmemeliyiz. Önemli olan insanin hem kendisine hem de baskalarina faydali olmasidir.Peygamberimiz(sav), “Insanlarin hayirlisi, insanlara faydali olandir.” buyurur. Baskasina zarar vermek, birini öldürmek, bir is yerini soymak, bir yeri bombalamak da hedef olarak seçilebilir.Birisini öldürmeyi hedef seçmemeliyiz. Dünya bankasini soymak da iyi bir insan için amaç olamaz. Vicdani saglam, akli basinda, mutlu olmak isteyen insan, kötü bir amaç pesinde kosamaz.Sag duyu sahibi ve akilli bir insan, böyle bir seyi yapmanin insana mutluluk getirmeyecegini bilir. Onun için bizi mutluluga götürecek hedefler seçmeliyiz. BASARI NEDIR?“Basari nedir?” sorusunun cevabi elbette kisiden kisiye degisir.Bana göre basari, insanin yapmak ve basarmak istedigi güzel bir seyi yapabilmesi, ulasmak istedige güzel bir hedefe varabilmesidir. Istedigi hedefe ulasabilen insan, elde ettigi netice sonunda huzur ve mutluluk duyabiliyorsa basariya ulasmis sayilir.Hem dünya hem de ahiretimizi cennete çevirmek, en önemli amacimiz olmalidir. Bu amaca ulasmak için de bizi hem dünyada hem de ahirette mutlu edecek bir çalisma yöntemi seçmeliyiz.Allah’in ve insanlarin sevdigi biri olmak, en büyük mutluluk kaynagidir.Kimi insanlar basariyi, büyük bir makama yükselmek, çok para kazanmak, unvan ve söhret elde etmek zannederler. Para, mal, söhret ve makamlar gelip geçicidir. Bunlara ulasmayi en büyük hedef kabul edenler, hedeflerine ulastiklari zaman mutlu olmadiklarini görecekler ve hayal kirikligina ugrayacaklardir. Önemli isler basarmak için elbette bunlara ihtiyacimiz var. Ama bunlar amaç degil, araçtir.“Para iyi bir usak, kötü bir efendidir.”demis bir düsünür.Dünyanin gelmis geçmis en zengin insani olarak bilinen Süleyman Peygamber, söyle demis:“Parayi sevenin hiçbir zaman yeteri kadar parasi olmaz. Zenginligi seven bir kimse de hiçbir zaman gelirleriyle tatmin olmaz.”Amerikali ünlü zengin John Rockefeller’e sormuslar:-Ne kadar paran olursa tatmin olursun?-Biraz daha olsun, yeter.Halbuki Rockefeller, dünyanin en zengin kisisi idi. Sahip oldugu parayi yeterli görmüyordu.ZENGINLER KULÜBÜ1923 senesinde Sikago’daki bir otelde toplanip görüs alis verisinde bulunmuslar. Gücün simgesi durumundaki bu insanlara, o zaman herkes imreniyordu. Amerika bütçesinden daha fazla paraya sahip olan bu insanlar, baskalarinin gözünde hedefine ulasmis kisilerdi. Zaman, dogru bir çizgi üzerinde gitmez. Iyi günlerden sonra kötü günler de gelebilir. Yazdan sonra kisin gelmesi gibi.Lüks bir otelde toplanan bu zenginlerin sonu feci bir sekilde bitmis. Zenginler kulübünün üyelerinin baslarina gelenler ilginç. Basari Yolculugu isimli kitabin yazari John Maxvel, zenginler kulübü üyelerinin sonunu söyle anlatir:“En büyük bagimsiz çelik sirketinin sahibi Charles Schwab, meteliksiz öldü.En büyük bugday spekülatörü olan Arthur Cutten, iflas etti ve yurt disinda öldü.New York borsasinin genel müdürü olan Richard Witney, hapse düstü, serbest birakildiktan hemen sonra öldü.Amerikali bakan Albert Fall, hapse düstü, hastalandi, sonunda evinde ölsün diye affedildi.Borsa ayisi olarak bilinen Jes Livermore, intihar etti.”Netice olarak sunu söyleyebiliriz:Para, mal, mülk, mevki, makam ve söhret gibi seyler gelip geçicidir. Ebedî yasamak isteyen ve cennete gitmek isteyen bir insan için son hedef olamaz.Yunus Emre ne güzel söyler:“Mal sahibi, mülk sahibiHani bunun ilk sahibi?Mal da yalan , mülk de yalanVar biraz da sen oyalan!”O hem kendimize hem de diger insanlara faydali olacak güzel hedefler seçmeliyiz. En son ve en güzel hedefin Allah’in rizasini kazanmak oldugunu unutmamaliyiz.Mutlulugu; mal, mülk, para ve parada aramamaliyiz. O iyilik yapan, iyi insanlarin içindedir. Onu disarida arayan çölde serap görür.Basarmak ve mutlu olmak için para, mal, makam gibi araçlara ihtiyacimiz oldugunu bilmeli ve hedefe ulasmak için bu araçlar kullanmaliyiz. Herkes bu araçlari elde etmek ister. Iste basari yarisi bu noktada baslar. Çok çalisan, basari tekniklerini iyi bilen kazanir. Hayatin amacini bilen mutlu olur veya en azindan imtihani kazanma ve ebedî mutluluga hazirlanma ümidiyle yasar.“Ey dipdiri meyyit(ölü), iki el bir bas içindir;Davransana eller de senin, bas da senindir.”der Mehmet Akif.Basarili insanlarin da iki eli, iki ayagi, bir basi var; sizin de.Siz neden basarmayasiniz? Kendinize güveniniz ve meydana atiliniz.

ÖNEMLİ PRATİK BİLGİLER

-Mutfak eşyalarının üzerindeki etiket izlerini yok etmek için, üzerlerine mobilya cilası serpip yumuşak bir bezle silin
-Fırınınıza sinmiş kötü yemek kokuları için; yemek yapmadan önce fırınınızın ortasına yarısı sirke yarısı su ile doldurulmuş bir tava koyun. Fırınınızı birkaç dakika için ısıtın daha sonra soğumaya bırakın.
-Gömlek yakalarındaki kirleri gidermek için, gömleği makineye atmadan önce yaka kısmına sabun sürüp 15 dakika bekletin.
-Tutkal lekelerini çıkarmak için, sirke ile ıslatıp, bol su ile durulanmalıdır.
-Masanızın üzerine damlayan mumları çıkarmak için lekenin üzerine neft döküp 5 dakika bekleyin sonra nemli bir bezle silin.
-Ellerdeki soğan ve sarımsak kokularını giderebilmek için yapılacak en iyi şey, haşlanmış patatesle ovmaktır.
-Çay lekesi: Pamuklu ve yünlülerde: leke taze ise, ılık suya batırılmış bir bezle ovulur.Eskimiş ise, içine limon suyu katılmış ılık suda ıslatılmış bir pamuk parçası ile silinir.Ilık su ile çalkalanır.
-Bir yerdeki sigara dumanını yok etmek için hemen mum yakınÜtüde sararan elbise hemen oksijenli su ile silinirse sararan yerler kaybolur.
-Kuru bakliyatları bir gece önceden ılık suya koyun ve haşlarken içine biraz karbonat ilave edin
-Sürahinizin dibi kir tutmuş ise, içine bir avuç tuz ile sirke koyup çalkalayınızTertemiz olacaktır.
-Buzdolabındaki nemi almak için, dolaba içi tuz dolu bir kap konur.
-Pişirdiğiniz kek kalıbından çıkmıyor ise, kabın altına ıslak bir bez yayarak biraz bekletinKonserve açıldıktan sonra cam kavanozda saklanırsa daha dayanıklı olur. Kristallerin ışıl ışıl parlaması için, yıkadıktan sonra durulama sırasında sirkeli suya batırın. Bu işlem kristalleri parlatacaktır.
-Sararan teflon tava ve tencerelerin içerisine bir miktar su ve birazda çamaşır suyu koyduktan sonra ateşin üzerinde kaynatın. İndirincede önce sıcak suyla daha sonra soğuk su ile iyice durulayın.
-Parlaklığını yitirmiş bir sürahiye eski görünümünü kazandırmak için yarısına kadar yırtılmış gazete kağıdı doldurun, üçte birine de sıcak suy doldurup sıkı sıkı sallayın.
-Dibi tutan tencereleri bir gece suda bekletin, tencere daha kolay temizlenecektir.
-Musluklarınızı temizlemek için bez yerine eski bir naylon çorabı tercih edin sonuç daha mükemmel olacaktır.
-Evinizde mayonez yaparken zeytinyağ yerine susam yağı kullanın. Mayonezinizin daha uzun zaman bozulmadığını göreceksiniz.
-Yeşil salatalık malzemelerinizi elinizle koparırsanız vitaminlerini öldürmezsiniz.
-Balık çorbası yaparken:Suyunun daha lezzetli olması için balıkları en az 45*60 dakika kaynatın. Baş ve kuyruk kısımlarının en lezzetli yerleri olduğunu unutmayın.
-Karnabahar pişirirken eve yayılan kokudan kurtulmak için pişirme suyuna bir parça tuz ve iki kaşık sirke ilave edip, suyun üzerinde köpük oluşumunu bekledikten sonra, içine sebzeleri atmayı deneyin. Evi saran kötü kokudan eser kalmadığını göreceksiniz.
-Mutfağınıza sinmiş kızartma kokusunu yok etmek için ızgaranın üzerine defne yaprağı, ada çayı yaprağı ve kekik yaprağı koyun.
-Sosislerin patlamasını önlemek için fırın ya da ızgaraya koymadan önce soğuk süte batırmanız yeterli olacaktır.

UMUDUN KALBİNİ KIRDIM

Eskidi aşkın gönül bahçemde gülüm salkım söğüt ün gölgesine gizledim unutamadıklarımı da yanağımda öpüşünün sıcaklığı kadar taze sırtımdaki ihanetin kendi denizlerimin dalgıcıyım artık kendi denizlerimin dalgıcyım artık yaralı tek bir balık yok inciler istiridyelerinle mutlu bende kendimle eskidi korkularım ,geçmez sandığım gecelerde sabahların rüzgarlarına fırlattım sensiz rüyalarımı aklımda gün ışığının güneşi kadar sıcak hala ağlattığın gözyaşlarım kendi yüreğimin ormanlarındayım artık yaralı tek bir ceylan yok böğürtlenler dalında mutlu bende kendimle eskidi hasretim perdesi solgun pencerelerde umudun kalbini kırdım kolumdaki saatle içimde bulutun yağmurları kadar yüklü gök gürültüsü korkularım kendi yolumun yokuşundayım artık başucu lambam da yok fotoğrafın çerçevesinde mutlu bende kendimle eskidi yüreğim çalan telefon zillerinde artık seni soranım da yok içimde aşkın dilimde şarkın bitti senin de dönmeye niyetin yok...

BEN SENİ KOCAMAN BİR YÜREKLE SEVDİM

Ben seni kocaman bir yürekle sevdim.Gözlerim degil, yüregimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüregime. Bir baska yerde olamazdın zaten. Sen, benim en degerli yerimde, yüregimde olmalıydın, orada kalmalıydın.çok aşka ev sahipligi yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Her hangi bir konuk degildin artık.Bu yüzden ne agırlama faslı vardı, ne de ugurlama.O yüregin gerçek sahibiydin. Simdi sonbahar, kışa giriyoruz ya.Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle.çicek çiçek açtın yüregimde.Gökkuşagı zayıf kaldı,senin renklerin karsısında.Taze bir yaprak gibi yeşildin.Açelyaydın pembeliginle.Üzerine çig taneleri düşmüş sarı güldün.Kırmızıydın bir ateş gibi.Ve maviydin... En cok bu renkle anmayı sevdim seni.Denize tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da.Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık.En kızgın,en tahammülsüz oldugum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana.Içimdeki sevinç yüzüme yansıdı,güldüm.Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız, içten gülüşün ne demek oldugunu, nasıl güzel bir şey oldugunu anladım seninle..Her seye ragmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacagım hiçbir zorluk yoktu.Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim.Sen elimden tuttugunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi.Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim,kul ederdim.Sana ulaştıgımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm.Ve o göle bir tek sen girebilirdin...Sevdim ve hayrandım da.Her halin çekti beni.Duruşunu,uyumanı,gülmenı,kızmanı,şaşkınlıgını, saflıgını,kurnazlıgını,çocuklugunu,olgunlugunu sevdim.Sesini de sevdim suskunlugunu da.Küçük oyunlarını,kaprislerini, sitemlerini,korkularını sevdim.Seni ve o doyumsuz sevdanı,uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çogu zaman.Sıgmadın cümlelere ve hiç bir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.Seni severken yorulmadım.çünkü sen yasam kaynagıydın.Her gün yenilendim.Seninle çogaldım,büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.Ölmeyecektim çünkü sen ölmezligin ta kendisiydin..